Geçenlerde
bir caps gördüm;
“2016’nın benden alamadıkları;
1-) Canım..” Diyordu.
Valla
okuduğumda çok güldüm ama sonra düşününce 2016 her anlamıyla zor bir sene oldu.
Özellikle duygusal hayatım savaş yerine döndü.
Çocukluklarını
bildiğim adamların, çocukluğunu bildiğim o yıllarda şimdikinden daha adam
olduğunu öğrendim mesela. Çocukken temiz kalpler taşıyorduk ya, kalbi temizken
tanıdığım bu adamların bunca değişmesine kirlenmesine inanamadım.
Ben
inanamadım onlar ise kalbimi kırdılar.. benim kalbim kırıldı, Sertab “ Kırık
Kalpler” adlı bir albüm yaptı ve bu sene hep bu albümden gittik galiba..
Tam
topladık hadi tatil yapalım diye kızlarla Kaş’a gittik Ağustos’ta.. Kaş oldum
olası özel bir zamana sakladığım bir yerdi. Nice arkadaşlarımın en romantik
anılarına ev sahipliği yapmış, nice sevdiğim insanlarınsa fırsatını bulsa nefes
almak için ilk kaçacakları adres olmuş bir yer..
Çıktık
yola, 12 saat.. ama vardığımızda sevenlerin çok haklı olduğunu gördüm. Kaş özel
bir yer, anca zevkleri kesişen insanların gittiği özel, güzel hatta bence biraz
da mahrem bir yer..
Bahçe
balık, Üzüm kızı, Mavi Bar, DejaVue derken son gün geldi.. hem yazı uğurlamanın
sıkıntısı hem Kaş’tan ayrılacak olmanın ama bir o kadar da keyif derken yan
şezlongda bir muhabbet belirdi aniden..Karetta karetta’lardan başladı
Büyükada’ya gitti.. “allah allah dedim içimden, hadi hayırlısı..”
Aslında
pek huyum değildir; bar, kafe, sokak, tatil tanışıklıklarına pek inanmam ama bu
adam farklı bir teli çaldı beynimde. Sonra tatil bitti, hayat İstanbul'a döndü.
Ben İstanbul'a varmadan Adam’ın “ vardınız mı sorusu?” geldi, benimse yüzüme bir tebessüm. Bu arkadaş önce
gel bir rakı içelim dedi, sonra kahve, sonra sinema, sonra rakı, sonra yine
rakı derken..
4
Rakı, 2 sinema, 1 tiyatro, 2 Kahve, 1
Konser ve 1 Pizza gecesinden sonra ve Kaş’ta tanışmış olmanın bana verdiği
yetkiye dayanarak bu zatı şahsiyet Hayat Meyhanesi’nde gönlüme hoş geldi.
Nice
zaman sonra ilk defa mutluluktan gözlerim yaşardı, öyle hafife almayın, en son
ne zaman mutluluktan gözleriniz yaşardı?
O benim kolumun kıvrımını öptü, ben onun burnu
ile yanağı arasındaki olgun çöküntüyü.. O benim onun adını söylememi sevdi, ben
onun kabuklarını soyduğu domatesi, salatama limon sıkışını, çantama koyduğu mandalinayı,
sohbetini hatta biraz yabaniliğini sevdim... bana şiir okumasını hatta ona şiir
okumak isteyen bu kadını sevdim.
Annemi
arayıp mutluyum dedim, mutluyum.
Mutlu
bir 3 haftaydı, 4.sünün boynu bükük kaldı.. bir Çarşamba bal dudak konuşalım mı
diye başladı adam, ama biliyordum ki dudakta hiç bal kalmamıştı;
- “
ben yapamam” dedi, “ bugüne kadar da yapamadım”
- “
belki bende sorun var ama ben yalnız mutluyum, güzel de olsa hayatıma kimseyi
sokmak istemiyorum.”
- “
bir ilişkiyi hayatımın merkezine almak istemiyorum “
- “
ben seni mutsuz ederim ”
- “
Hadi bugün iyiyiz ya 1 sene sonra..? “
Issız
Adam’ı izlemiş ve bir dolu adamın ıssızlığa evirilişine tanık olmuş bir
neslin yorgun neferi olarak,
- “Sen aslında sevmemişsin ya da en azında kalbinde bir
kıpırtı olamamışım ben. “ diyebildim.
Hakkım
vardı hani , Adam da itiraf etti ;
- “ haklısın, bugüne kadar olsaydı Meltem’le olurdu, onu çok
sevmiştim”
Yetmedi,
Adam dedi ki;
- “ bu kadar hızlı yakınlaşmamış, hatta sevişmemiş olsaydı belki
farklı olurdu ”
Sağlık
olsun’du, ne olacak en fazla canlar sağ olurdu. Bir Perşembe gecesi Kadıköy’ün
tek sevmediğim sokağında ama o sevmediğim sokaktaki tek sevdiğim barda, 1
rakı, 1 şarap akşamı, 3 akşam 1 öğle yemeği ve 2 sabah kahvaltısına müteakip 4
sevişme sonrası adam beni arabama bırakıp evine çamaşır asmaya gitti ve ben
erken sevişmiş olmanın suçuyla evime döndüm.
Önce,
“ hayırlısı ”
dedim, “ 40 yaşında adam, hayatta ne isteyip ne istemediğini biliyordur,
erken müsaade istedi, iyi etti..”
“
sen de haklı çıktın, aferin" dedim kendime ; "bardan, kafeden, tatilden, plajdan bulduğun
adamdan hayır gelmez!” dedin, gelmedi..
Ha
bir de anneannem haklı çıktı, “ aman kızım hemen yakınlaşma, kıymetin bilinmez
”
Anlaşılan
bir tek gönlüm haklı değil yaralı çıktı..
Sonra,
Haklı değil mutlu olsaydık dedim, Özledim.
Çok özeldim.
Yaşanabilecekken
yaşanmamış günlerin, kursakta kalmış heyecanların, farklı mümkün bir sonunun isyanı bastı her yerimi. Kurban
rolüne girmiş devamlı karşısındakini suçlayan kadın tipinden nefret ettiğimden
bu yaşananlar hakkında kendi sorumluluğumu almaya çalıştım; haftalardır “ Neyi
yanlış yaptım?”, “ Çok mu üstüne gittim?”,
“beklenti mi kurdum?”, “Kapris mi
yaptım?”, “Kolay mı kapıldım?, “ Kolay
mı yatağa girdim?” gibi saçma sapan sorulara kendimi boğup ne olduğunu, neden
bunu yaşadığımı anlamaya çalışırken adamın yazdığı iki yazı her şeye dışarıdan
bakmamı sağladı;
İlki benim çok sevdiğim, adamınsa
Hayat Meyhane’sinde rastlaştığı bir şiir;
'bir sabah ellerin cebinde
çık evinden, ceketin iskemlede asılı kalsın
bekleyedursun dostun kahvede,
işe gitmekten de bugünlük vazgeç
öylece dolaş çiçek kokan
sokaklarında güzel şehrinin, yeniden tat gökyüzünü
ağaçlara selam ver
apartmanların hatırını sor
senden başkası için değil bu
güzel gün bu mavi gök'
bu
güzel şiir bu adama şöyle hissettirmiş;
“bizi
boğan, üstümüze gelen ilişkilerimize, mecburiyetlerimize, yani farkında olmadan
bizi farklı bir kimliğe dönüştüren ve bence yanlış bir şekilde 'hayat işte'
deyip kestirip attığımız kavramların hepsine bir ara verip derin bir nefes
almamız gerektiğini, akıp gidenin bizim hayatımız olduğunu ne kadar da güzel
vurgulamış.”
İkincisi ise yine çok sevdiğim “aylak
adam” dan bir passage;
“...öyleyse neden yaklaştı ona?
Bilmiyordu kadın,
- sizin başka işiniz yok mu? diye sordu.
- hayır.
aylakım ben. fıkırdadı. çekik burnuyla bir tanıdığına benziyordu.
- evime
yaklaştık, dedi. gidin artık. hem nişanlıyım ben. yüzüğünü göstermek için elini
ona uzattı. oysa bu eli tutup sıktı.
- sevindim
buna, dedi. evliyim diyeceğinizden korkuyordum. avucundaki elde bir
"kalsam mı, çekilsem mi" savaşı vardı. Durdukları yer karanlıktı ama,
yoldan bir geçen olsa çekileceğini biliyordu. kızın sırtını ağacın gövdesine
dayayıp ona eğildi.
-
ne
yapıyorsunuz? ah göre... ağzını dudaklarıyla kapadı. önce bir ruj kokusu duydu.
ince kumaşın altında göğsü sertti. kızın dudaklarında bir kabarma, bedeninde
bir yumuşama başladı.
işte bundan yaklaştım ona. bu
yumuşayan etin tadını yeniden duymak için."...
söylenen sözlere inanmam,
insanın hareketleri sözlerinden daha dürüst ve doğrudur ama sözlerinden de
anlayamadığım durumlarda bir insanı yazdıkları ele verir. Adam’ın yazdıklarını
okuyunca fark ettim ki konu ne benim ne de bir şeyi yanlış yaptım. Tüm taşları
doğru oynasaydım bile bir şey değişmeyecekti. Her şey Adam ile ilgiliydi ve o
zaten daha ilk günden bunun temiz bir yere gitmediğini biliyordu.. aylak
adam’da da dediği gibi
“...öyleyse neden yaklaştık
ona? “
Artık biliyordu kadın,
"işte bundan yaklaştım
ona. bu yumuşayan etin tadını yeniden duymak için."...
ve etin tanını duyunca ve
hala duyabildiğini görünce çekti gitti. her şey bu kadar basit!!
İşte bir kadının ruhuna böyle
şiddet uygulanıyor. Günlerdir kendimi kullanılmış hor görülmüş aşağılanmış ve hatta
dövülmüş gibi hissediyorum.
Yeni yılda ruhu daha güzel
insanlarla karşılaşmak dileği ile..